24 Ocak 2013 Perşembe

Bilemedim ne yapsam



Bir deli var bir de deli olduğunu sanan
Bağır çağır ispatlamaya çalışan
Yalnızlığında yalnızlığıdır delirdiğin an
Yakına geleni iter, uzağa gideni çeker kan

Herkes her şeyi biliyor ya bazen
Ne şanslıyız kim bilir bunca dahi varken
Yorummatik 1000 gb’lık hızıyla
Boğar seni bilgiye her konuda fikriylen

Hepimiz münnecim
Hisleri kuvvetli şahsiyetiz bir yerde
Bilirkişi yargılar hüküm verir her yerde

Bir kendi bilir zatı muhteremleriz
Alemi tek bir cümleye sığdırır
Bin yıllık gizemleri çözeriz
Bin şükür rabbime kılıçtan da keskiniz
Hep ezilen tarafız
Haksız çoktur bizlerce
Köşelerimiz zardan ince
Tutunur kuvvetlice

Politikada bunca oyun maraza
Merak etme ipi serilir pazara
Dokunmayın uyuyan sazana
Bi hallenip durmayın kızana


Yargılarsın, adil oldum sanırsın
Hep kendi tarafından bakarsın
Aslında sıradan bir çıkarcısın
Düz-en bu ya ben de buna kırgınım

Bu aralar biraz kızgınım
Muayyen hallerdeyim sanırım
Bir ara kendimi gıdıklarım
Bu hallerde bir hayli ustayım

18 Ocak 2013 Cuma

Kaderin İnşasında Aşkın Kolon Hali




           Âşık olduğunda kendini seviyor insan. Layık gördüğü bir gözden kendini seyretmek istiyor. Bu yüzden kördür ya aşkın gözü, çünkü karşısındakine değil, kendine bakıyor o göz, aynada kendini izler gibi…
Beyni kendini görmeye ihtiyaç duyduğunda –kendince- seçiyor dengini, gönderiyor yalaz sinyalleri gönlüne, sonrası malum, ısınan ve harekete geçen hücreler bir çarpışmaya şahit oluyor ve ateş bacayı sarıyor nihayetinde.
Kendini görebildiği ve yüceltebildiği ölçüde mutlu oluyor âşık; karşısındaki ayna görevi görmeyi reddettiğinde yıkılıyor dünyası ve kendi canını acıtıyor âşık. Kendini yüceltmek istediği kadar acı da vermek istiyor, bir tür bedel gibi…
Bedeli oluyor acı, yaşanmak istenen hazzın. Ve sonra acıdan haz alıyor her bir zerren, yaşayacağın hazzın düşüncesi gönlüne düşmüşken…
Beyni ruhuna can çekiştiriyor, bedeni olacaklara mahkûm ve acı, çileyi, çile terbiyeyi yoğuruyor kendi kavında. Ortaya çıkan mamul yine senden başkası değil. Bir zafer, bir kurtuluş ya da bir başarısızlık ölçütü oluyor aşk.
Sonra âşık kendi gözünden bakabiliyor dünyaya, tüm sinyallerin alacakaranlığından sıyrıldığında ve kendini görüyor orada. Dünyanın tam ortasında, merkezinde, her bir zerresinde… 
Ya geçmiş üzüntülere boğuyor yürek kendini ya da orijin diyor durduğu ve ilk adımı atacağı hayata. Ya korkularla bezeli ruhu bir uçtan diğerine zikzaklar çiziyor veya çizgilerden yeni bir iskelet kuruyor kaderine.
Minnettarım aşk!
Minnettarım ruhuma dokunduğun için,
Ona verdiklerin kadar aldıkların,
Sürüklediğin, götürdüğün, gösterdiğin için…
Ve müteşekkirim aşk!
Anlamama izin verdiğin için…

2010


Not: "Kalplerin eğilip bükülmeyi becereni mutludur, kırılmayacağını bilir." Albert Camus

Esneyin, esnetin, esneklik güzel şey doğrusu...