11 Nisan 2014 Cuma

Layers



        İnsanlar katman katmam, tıpkı soğan gibi der Gurdjieff.
     En iç kısmında da özü vardır hani. Her kabuğu soyduğunda, her katman bir öncekinden daha tazedir ve dolayısıyla daha hassas.
     İnsanın da en üst katmanı, yani kabuğu, teninin üzerine giydirdiği maskelerden oluşur yani en sert kabuk. Hasar görmesi zor, içteki katmanları iyi muhafaza eden kısım. Koruyucu katman olması bir tarafa, insan kendinin sadece bir kabuktan ibaret olduğunu zannederse (maskeleriyle özdeşleşirse) ve o kabuk gerektiği zaman soyulmazsa, içteki kısımlar yavaş yavaş çürümeye başlar. Bu çürüme kabuğu da anlamsızlaştırır ve insanın varoluşu da anlamını yitirmeye başlar. Bu anlamsızlık mutsuz bir insan kütlesine dönüşür. Kabuk soyulmadığı müddetçe, yapılan hiçbir ruhani çalışma olumlu sonuç vermeyecektir.
     İkinci katman, insanın derisidir, görünüşü, şekli… Bir üst katmana nazaran daha hassas ve öze biraz daha yakın. Şekli bir görevi olmasının yanı sıra o da koruyucu bir görev üstlenmiştir. Maskelerimizden sıyrıldığımızda daha yakınlarımızın görebildiği katmandır. Ondan sıyrılırsak, her türlü dış etkene açık, sinirlerden ve kaslardan oluşan bir et parçası çıkar ortaya. Yeteneklerimiz, kapasitemiz, tamlığımız, eksikliklerimiz ve yaratılıştan getirdiğimiz tüm özelliklerimiz bu katmanda gizlidir. Bu katman da diğerleri gibi açığa çıkabilir. O kadar hassas bir bölgedir ki herkes kolayca soyamaz, kişinin kendi bile… Dedim ya hassastır, dokunmasını bilene ya da dokunmayacağına güvendiklerimizin görmesine izin verebiliriz ancak. Çıplaklıktan da öte dokunulduğunda acı verecek olan katmandır.
     Sevmek bu katmanda oldukça etken bir role sahiptir. Sevgiyi, sıcaklığı hissettiğimiz yer… Sevgiyi hissedenlerin bu katmanda düştükleri yanılgı, hassas olduğunu göz ardı etmeleri, acı hissetmeyeceğini düşünmeleridir. Bu türden bir hata iki türlü meydana gelir. İlki, gerekli özeni göstermeyecek kişilerce dokunulmasına göz yumulması, ikincisi ise gereğinden fazla hassas olduğu hissiyle sevginin dışarı yansıtılmaması, yani katmanın ortaya çıkarılmaması durumudur ki her ikisi de kişi için can yakıcı olacaktır.
     Sondan bir önceki katman ise karakteri oluşturan iskelet sistemi/yapısıdır. Genetik özelliklerin de içinde barındığı, sağlam olmasının yanında şekillendirilebilen ve darbe aldığında hasar görebilen bir özelliği vardır. Sonuncu katmanı ayakta tutan bir diğer koruyucu katmandır.
    Ve son olarak, ilk katman, tüm bu katmanların sarıp sarmaladığı, muhafaza ettiği, filizlenebilen, çoğalabilen, saf ve hür en hassas katman “öz” vardır. Öz, spritüel anlamda insanın varoluşuna, bedenine, karakterine kısacası tüm katmanlarına anlam katar. Beslediği gibi beslenmeye de ihtiyaç duyar. Ve tüm bu anlamlar alemindeki tek amacı, katmanların birer birer soyulmasına yardımcı olarak, sağlam bir şekilde ortaya çıkabilmektir. Bir insan ömrü yeterli olursa bu uyanışa, bir olmaya doğru evrilebilmektir yegane hedefi.



(Bu yazı, okunan kitaplar, izlenen belgeseller ya da varoluşa dair yapılan tüm araştırmalar ışığında, hiçbir bilimsel gerçekliğe dayanmayan hayal ürünü bir fikir tasarımıdır)