Kumsal taşları, deniz suyu,
ay ışığı, kayan yıldızlar belki biraz sorgulamalar, sakince kaybolan kaygılar.
Yabancı bir toprağa bastığın her adım merak duygunu az da olsa giderirken,
yaşadığın yabancılık duygusu da üfleyince uçuşan paraşüt çiçeği gibi yavaşça
havaya karışarak gözden kaybolur. Biraz can sıkıntısıyla yeni arayışlar eski
alışkanlıkların arasına serpiştirilir. Sence yeni keşifler seni mekanın
yerlisinden faklı kılar zaten farklılıkların ne önemi vardır, birlikte olmak
keyifliyken. Belli ki geçici olduğunu bilmek sakin ve rahat yapar insanı. Dinginleşirsin.
‘Dingin’in bir kaç kelime
anlamı var: Sakin, durgun, hareket etmeyen, hareket etmeye gücü yetmeyen,
mecalsiz. Önemli olan nokta ise hareket kabiliyeti varken hareket etmeye niyeti
olmaması ya da belki mecali. Mesela bir taş için ne kadar dingin bir kaya
parçası demez ya insan. Fırtına sonrası havanın veya büyük dalgalar sonrası denizin
dinginleşmesi gibi. Dinginlik hareketin, canlılığın varlığını anlatır tek bir
vurgu ve iki hecesiyle. O dinginlikte neler saklıdır keşfedilmeye aç, ne
çığlıklar ne kabına sığmaz cümleler hatta ne duygular koybolmuştur girdabında.
Benimkisi hareket etmeye
ihtiyaç duymamaktan, hareket etsen bir şey söylesen ya da yapsan da buna hiç
gerek olmamasından ileri gelen bir dinginlik hali. Daha once yaptıklarıma,
söylediklerime saydığım, fazladan tükettiğim her halin bir tazmini. ‘Bir şeyler
olması lazım, bir şey yapmalıyım’ psikolojisinin tam tersi. Nasrettin Hoca
hikayesindeki ‘hiç’ olma mertebesi. Şımarık benliğinle verdiğin mücadelenin
şimdilik kazanılmış hali. Bir tür kadercilik, ne bileyim kendini dünyaya emanet
edebilme güveni ya da bazı korkulardan arınmış tam berrak olmasa da duru bir
zihin. Hiçbir düşüncenin kendine yer edinemeyip öylece akıp gitmesi. Kurcalamadan
kabul edebilmenin, deniz kenarında kendine bulduğun sessiz bir köşede hafifce
okşayan rüzgar, nazikçe seslenen dalgalar haline dönüşmesi. Endişesiz bir
zihnin, kaygısız, kargaşasız bir resme dönüşmesi. Hızdan, koşturmacadan yoksun.
* Niyetimin düşünceye, aklımın
dünyaya dönüşmesine ben şahidim.
Kendine ve dünyaya ait, hiç
bu kadar yakınında olmadığım yeni keşiflerin heyecanıyla birlikte geçirilen
sakin birkaç gün böylece geçip gitti işte. Aramadım sadece istedim ve gelip
beni bulmasını bekledim. Hiçbir şey yapmamaktan öte düşünmemek ve istememenin
lüksünün tadına hiç bu denli varmamıştım, bunca hızlı olacağına da şu ana kadar
aklım ermezdi pek. Mutlu olmak önemli değil, kendimi, dağları arşınlayan bir
nehir gibi temiz hissetmek şimdilik yeterli geldi.
Bu dinginliğin tadına
varmanın en güzel yanı ise yeniden hareket edeceğime duyduğum inanç olsa gerek.
Hiçbir şey bitmiş değil tabii. Yeni dalgalanma ve durulmalara, yeni keşif ve
maceralara niyet ettim allah rızası için payıma düşeni almaya :) payım yoksa almamaya..
Not: Bir de dingillik var ama onun konuyla bağlantısı yok şu an: Bir ara ondan da bahsederim
Not: Bir de dingillik var ama onun konuyla bağlantısı yok şu an: Bir ara ondan da bahsederim