26 Temmuz 2013 Cuma

İlişkilerin Raf Ömrü Meselesine Kısa Bir Bakış


    İlişkiler garip oluşumlar keza içinden çıkılmayan durumlar olmadığına neredeyse eminim. Durumu zorlaştıran şey bizim bağımlılık halimiz ya da ne bileyim değişimden korkmak da diyebiliriz buna. Yani özeti, gereken zamanda olman gereken süreyi tamamladığın an gitmeyi bilmek, gidebilmek.
      Arkadaşlık, evlilik vs her türden ilişki biçiminin, içerisindeki katkı maddelerine göre şekillenen bir raf ömrü var. Maalesef ve iyi ki. Maalesef çünkü her karşılaşma bir son gibi algılanır ya da öyle algılanmak istenir çeşitli sebepler vesilesiyle. İyi ki çünkü her ilişki bir zıplama taşıdır da aynı zamanda. Her ilişki derken her doğru ilişki demek gerekir sanırım. Doğru ilişki tabir edilen ise ders veren cinslerden. Bazıları tekrar niteliği taşıyor zira ders alınmış olsa tarih de tekerrür etmezdi zaten. Dolayısıyla her yaşanan ilişki doğru ilişkidir ve her biten ilişki bitmesi gerekendir diye bağlayalım konuyu.
      Karşılaşmalar da önemli, değerini bilmek gerek. Ben bu noktada pragmatist bir varoluşçuluğa kayabilirim. Netekim insan kendi kişisel zihinsel ve bilumum türde gelişimi sağlayabilmek için her karşılaştığı zorluğu, bilgiyi ve her anı kendindeki bir açıklığı daha kapatabilmek adına kendine yontmalıdır. Bu iyimser bir bakış açısı olmaktan ziyade acıma duygularını törpüleyen zorlu bir süreçtir. Herkes beceremez çünkü herkes ders almayı bilmez. Çeşitli haz ve dürtüleriyle hareket edenler –bu kötü bir şey olduğu için değil tabii ki- sadece tekerrürleri yaşatırlar, hepsi bu.
     Gel gelelim asıl mesele neyin ne zaman bittiğini kestirebilmektir ve genelde geç kalınan bir haldir zira burada iyimser olmak güzel olur işte. Durumun güzelliği geç olup güç olmamasıdır yani yine zaman da hep doğru zamandır. Sancı çekmeye, yersiz sorgulara girmeye gerek kalmamıştır.
       Bu iyimserlik meselesi hep kafamı kurcalamıştır çünkü iyimser olmak zarar verici tehlikeli anları da üretir beraberinde. Sizlere çok yabancısı olmadığınız bir tablo çizmek ve hatta onu boyamak istiyorum şimdi. Bir ilişki hayal edin. Birbirlerinden çok etkilenmiş iki kişi. Karşı konulmaz bir çekim. İşin kimyasını bilemem ama sanırım bu şey bir kimya meselesi. Her şey güzel ve olması gerektiği gibi. Neyse ayrıntıya girmeyeyim… Yaşanan etkileşimin sonundaki süreç tabii ki bir ilişki. Durum ilişkiye dönüşmeye başladığı anda aranan en büyük şeyse güven oluyor genelde. Çünkü çarklar dönmeye başlıyor ve siz bu adam veya kadın hayatımı açmaya onu hayatıma almaya değer mi? sorgulamalarına dalıyorsunuz. Değer diye düşündünüz diyelim -ki genelde öyle olur zaten- uzun süreli bir meşguliyetin de temelleri atılmaya başlanır. Sorunlar çıkar haliyle, kimi çözülür kimi içinden çıkılamaz bir hal alır; iyi kötü, rezil rüsva ya da gurur verici anlar paylaşılır. Paylaşımlar çoğalır, çoğalır, bağlılıklar başlar. Belki de uzun bir süre sonra tanıma aşamasının halledilmeye, karşıdakinin çözülmeye başlandığının ve hangi konularda güvenip güvenilemeyeceğinin bilinmeye başlandığının zannedildiği anlarda yavaş yavaş -ya da bazı durumlarda çok hızlı- maskeler de düşmeye başlar. İşte ilişkilerin asıl sınavları böyle zorlu anlarda verilir, tıkanır ya da bir adım sonrasına geçer. İyimserlik bu noktada ya işlevsel olur ya da seni gerileten bir durumla baş başa bırakabilir. İkisi de mümkündür çünkü her ilişki kendine hastır ve kendi içinde değerlendirilmelidir nasıl ki her insan başka bir alemse…
        İyimserliğin işlevsel olması durumu herkesçe malum ilişkinin devam etmesi, badirelerin atlatılması ve iyi ve kötü günlerde bir yastığa baş koyulmasının kabullenilmesi ve başka arayışlardan elin eteğin çekilmesiyle daha nice maceralara birlikte adım atılmasının onaylanmış halidir.
        Peki ya değilse, karşındaki adam/kadın senin ruh eşin veya senin için doğru kişi değilse… Binlerce gün önce hissettiğin şeyler tükenmiş, yeni duygu ve hareket alanları üretilemiyorsa ve artık nefes almak zorlaşmaya başlamışsa ve her geçen gün bir öncekinden daha kötü bir hal alıyorsa bir ilişkiyi hala ve göz göre göre kurtaracağını zannetmek ne kadar iyidir, doğrudur veya gerçektir? Hiç olmayan ya da artık olmayan şeyleri var-mış gibi göstermeye çalışmak, durumu kurtarmak çabasından ziyade bağımlılığı pekiştirir, değişimi ve gelişimi ertelerken insan buna ne kadar müddet tahammül edebilir?
       Bilemiyorum her ilişki nevi şahsına münhasırdır ve her yaptığınız ve yapmayı planladığınız şey doğrudur. Bence evrime fazla müdahale etmemek ve zorlamadan, kendiliğinden olmasını sağlamak lazım. Bu yüzden sanırım önemli olan, insanın kendini kandırmaktan vazgeçmesi ve yoluna devam etmesi meselesidir.

 Saygılar…