16 Temmuz 2011 Cumartesi

Deliliğe Övgü'den


Ulu tanrılar! Sergilenen ne gülünç bir oyundur; sergileyenler ise ne muhteşem bir deliler topluluğudur. İşte size kalbini genç bir kadına kaptırmış aşık; kadın onu ne kadar reddederse ona o kadar bağlanır. Öteki ise evleniyor ama aklı fikri kızın çeyizinde. Biri genç karısını kendi elleriyle pazarlarken; diğeri Argus gibi kıskaç gözlerini bir an olsun karısının üzerinden ayırmıyor. İşte size matem tutan biri; vah vah, ne delice şeyler söylüyor ve yapıyor. Üstelik kendine eşlik etsin diye para karşılığında ağlayacak insanlar da tutuyor. Bir başkası ise kayınvalidesinin ölümünden duyduğu sevinci gizlemek için gözyaşları döküyor. Elinde avucundakini midesine indiren adam biraz sonra kuru ekmeğe talim edecek. Mutluluğu tembellikte ve uykuda arayan da var. Kimileri kendi işlerini ihmal edip başkalarının yardımına koşuyor. Kimileri ise iflasın eşiğinde olmasına rağmen borç harç zenginmiş gibi davranıyor. Peki daha da zenginleşmek için dilenci gibi yaşamaya katlanana ne demeli? Ya da parayla satın alınamayacak tek varlığını yani canını rüzgâra ve dalgalara teslim ederek sonunda eline geçeceği bile belli olmayan birkaç kuruş uğruna denizleri aşana? Kimileri de evinde huzur ve güven içinde yaşamak dururken talihini savaş meydanlarında arıyor. Çocuksuz yaşlıların etrafında dolananlar onun mirasına konarak kolay yoldan zengin olmayı düşlüyor. Tuzağına düşürmek istediği insanların kurnazlığı sonucunda kendi kazdıkları kuyuya düştüklerini izlemek daha da keyifli oluyor. İçlerinde en ahmak ve en sefil olanları da tüccar sınıfıdır. Para aşkıyla en alçak yöntemlere başvurmaktan çekinmezler. Yalan söylediklerini; yalan yere yemin ettiklerini; çalıp çırptıklarını; hilecilik ve dolandırıcılık yaptıklarını dünya alem bilse de sırf parmaklarını altın yüzüklerle donattıkları için kendilerini herkesten üstün görürler. Kirli servetlerinden birkaç kuruş koparabilmek umuduyla onları öven ve şerefli unvanlara layık gören yağcı dilenciler de hiç eksiz olmaz.
(Desiderus Erasmus)


Hiç yorum yok: